Anne figürü ve annelik deneyimi, sinemanın farklı türlerinde işlenen, bazen basit bir metafor, bazen de kalbimize dokunan çok tanıdık bir hikâyenin parçası olarak çıkar karşımıza. JustWatch ekibinin 11 Mayıs 2025 Anneler Günü’ne özel hazırladığı bu listede Türkiye’deki streaming platformlarında izleyebileceğiniz en iyi 10 Anneler Günü filmini bir araya getirdik. Komedi, korku ve drama gibi farklı türlere uzanan bu filmlerin hangi platformlarda mevcut olduğunu kolayca öğrenebilirsiniz.
Lady Bird (2017)
Greta Gerwig’in ilk uzun metrajı Lady Bird, iç ısıtan Anneler Günü filmi arayanlar için ideal bir seçim. Sacramento’daki monoton hayatını bırakıp kendisine yeni bir yol çizmenin yollarını arayan 17 yaşındaki Lady Bird McPherson’ı merkezine alan film, anne - kız ilişkilerinin de gerçekçi bir portresini çiziyor. Annesi Marion’la oldukça gelgitli bir ilişkisi olan Lady Bird’ün, annesinin onu yeterince takdir etmemesi ve fazla hayalperest bulması yüzünden onunla duygusal bağ kurmakta zorlanmasını ustalıkla işleyen film, büyümenin karşındaki insanı kabullenmekten geçtiği mesajını veriyor. Lady Bird ve Marion rollerindeki Saoirse Ronan ve Laurie Metcalf filmde hayranlık uyandıran performanslara imza atıyor.
Everything Everywhere All at Once (2022)
Daniel Kwan ve Daniel Scheinert’in yedi Oscar ödüllü filmi Everything Everywhere All at Once, adına layık olarak bilim kurgudan aksiyona, alternatif evrenlerden süper kahraman anlatılarına birçok türü ve estetiği harmanlayan bir film. Ama tüm bu kaosun merkezinde Evelyn ve Joy’un ilişkisi var. Depresyonla boğuşan ve kız arkadaşı Becky’yle ilişkisi annesi tarafından onaylanmayan Joy’un yaşadığı duygusal tıkanıklıkların günümüzdeki gençlerin göçmenlik deneyiminde ve nesilden nesile aktarılan travmalarında yankı bulduğunu söylemek mümkün. Alternatif gerçeklikte muzdarip olduğu nihilizm onu tüm evreni yok etmekle tehdit eden bir kötüye dönüştüren Joy’u, Evelyn’in sevgisi ve empati duygusu kurtarıyor. Michelle Yeoh ve Stephanie Hsu’nun duygu yoğunluğu yüksek ve enerjik performanslarıyla damga vurduğu filmin, birbirinden farklı zevklere sahip seyircilere bile hitap edeceğinden eminiz!
Mamma Mia! (2008)
Anneler Günü’ne özel en ikonik filmlerden bir tanesine yer açın! Evlenmek üzere olan Sophie Sheridan’ın annesi Donna’ya haber vermeksizin biyolojik babası olma ihtimali olan üç eski sevgilisini düğününe davet etmesini konu edinen film, Sophie’nin babasını arama hikâyesini anlatıyormuş gibi görünse de aslında annesine olan sevgisinin ve yakınlığının daha da perçinlenmesiyle sonuçlanan bir anlatıya sahip. Sophie’nin kendi yaşındayken annesinin yaptığı hataları yapmaktan korkarken, filmin sonunda annesinin onu doğurmak ve büyütebilmek için yaptığı fedakarlıkları anlaması hiç şüphesiz Mamma Mia!’nin en dokunaklı mesajı. ABBA’nın nostaljik şarkılarına izlerken eşlik edebileceğiniz müzikal, Donna rolündeki Meryl Streep’in ışık saçan performansıyla kesinlikle zamana meydan okuyan bir yapım. Filmden sonra Donna’nın kendi annesi Ruby’le ilişkisinin ele alındığı devam filmi Mamma Mia! Here We Go Again’e göz atmayı unutmayın!
Freaky Friday (2003)
Anne - kız komedileri denince ilk akla gelen serilerden olan Freaky Friday çeşitli devam filmleri ve yeniden çevrimlere sahip olsa da başrollerinde Lindsay Lohan ve Jamie Lee Curtis’in yer aldığı 2003 tarihli Freaky Friday özellikle popüler kültür açısından ayrı bir konuma sahip. Mary Rodgers’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, hiçbir konuda anlaşamayan genç müzisyen Anna ve psikiyatr annesi Tess’in, şans kurabiyelerinden çıkan mesajları okurken gerçekleşen meydana gelen bir deprem sonrasında beden değiştirmesini konu ediniyor. Karşılıklı olarak birbirlerini anlamakta zorlanan anne ve kızlar için ideal bir Anneler Günü filmi olacağından emin olduğumuz filmin, başrollerinde Jodie Foster ve Barbara Harris’in yer aldığı ilk sinema uyarlaması da kesinlikle göz atılmaya değer. Lohan ve Curtis ikilisinin, serinin 8 Ağustos 2025’te vizyona girecek devam filmi Freakier Friday’de yeniden bir araya geleceğini de not düşelim.
Beau is Afraid (2023)
Komedi ve müzikal türlerinden biraz uzaklaşıp, psikolojik gerilim ve korku sularına yöneldiğimizde karşımıza son dönemlerin nitelikli korku türüyle özdeşleşen auteur’ü Ari Aster çıkıyor. İlk uzun metrajı Hereditary’de Toni Collette’in canlandırdığı Annie karakteriyle, annelik deneyiminin bilinçaltında uyandırdığı korkutucu ve grotesk duygulara temas eden Aster, Beau is Afraid’de bunu daha çok ödipal temalarla bağlantılı, psikanalitik bir düzeye taşıyor. Orta yaşlı ve yalnız bir adam olan Beau’nun, başarılı, zengin ve kontrol takıntısı olan annesi Mona’nın gölgesinde bir yaşam sürmesi ve onun yüzünden tatmine ulaşamaması aslında sinematografik açıdan Hitchcock’un Psycho’sunu akla getiriyor. Annelik deneyiminin sembolik temsilleri ilginizi çekiyorsa ve bunun görsel açıdan nasıl ekrana aktarıldığını merak ediyorsanız Beau is Afraid kesinlikle kaçırmamanız gereken bir yapım.
Anatomy of a Fall (2023)
Fransız yönetmen Justine Triet’nin, daha Victoria ve La Bataille de Solferino filmlerinden itibaren aktif bir yaşama sahip başarılı kadınların, geleneksel annelik rolleri ve bu rollerin oluşturduğu beklentiler karşısında yaşadığı zorlukları anlatılarının merkezine aldığını görmüştük. Yönetmenin Altın Palmiye ödüllü filmi Anatomy of a Fall ise, idealize edilen annelik ve kadınlık deneyimlerinin normların dışına çıkan kadınlar açısından nasıl sinsi bir tahakküm biçimine dönüşebileceğinin çarpıcı bir temsilini sunuyor. Başarılı bir yazar olan Sandra’nın kocası Samuel’ı öldürmekle suçlandığı bir davayı merkezine alan filmdeki mahkeme sürecinde Sandra’nın kariyerine daha çok öncelik tanıdığı için oğlu Daniel’le olan ilişkisinin masaya yatırıldığını görüyoruz. Filmde Sandra’nın oğluna bakım vermeye yetkin olup olmadığının sorgulanması, patriyarkal bakışın kurumların derinliklerine nasıl nüfuz ettiğini ve insanların yaşamlarını sinsi bir şekilde etkilediğini ustalıkla ortaya koyuyor.
Room (2015)
Lenny Abrahamson’un Brie Larson’a En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandıran filmi Room, ele aldığı temalar sebebiyle izlenmesi pek de kolay bir film değil. Emma Donoghue’nun aynı adlı romanından uyarlanan film, beş yıl boyunca zorla alıkonulup bir odaya hapsedilen ve bu süreçte bir çocuğu olan Joy’un yaşadığı travmaları geride bırakma çabalarına odaklanıyor. Oğlu Jack’i korumak ve güvende tutmak için tüm dünyanın hapsoldukları odadan ibaret olduğunu söyleyen Joy, bir yandan dışarı çıktıktan sonra oğluna bu yeni gerçekliğe alışması için yardımcı olmaya çalışırken, bir yandan da yaptığı bu süreçte yaptığı seçimlerin altında ezilmesine sebep olan bir suçluluk duygusuyla mücadele ediyor. Brie Larson’un gerçekçi ve derinlikli performansıyla akıllara kazınan Room, fedakarlık ve hayata tutunma arzusuna dair sarsıcı bir deneyim sunuyor seyircisine.
The Lost Daughter (2021)
Tıpkı Anatomy of a Fall gibi geleneksel annelik temsillerinden farklı bir yola sapan The Lost Daughter, oyunculuktan yönetmenliğe geçiş yapan Maggie Gyllenhaal’un ilk uzun metraj filmi. Elena Ferrante’nin 2006 yılında yazdığı romanından uyarlanan film orta yaşlı bir akademisyen ve çevirmen olan Leda’yı merkezine alıyor. Tatil için gittiği Yunanistan’da tanıştığı Nina isimli genç bir anne ve küçük kızı Elena’yla olan ilişkisi, gençken dayanamayıp evden ayrılarak birkaç yıllığına ayrı kaldığı kızları Bianca ve Martha’yı hatırlatıyor Leda’ya. Gençliğini Jessie Buckley’in, orta yaşlı halini ise Olivia Colman’ın canlandırdığı Leda, mesafeli duruşu ve dışarıya yansıtmamaya çalıştığı gelgitleriyle seyirci açısından bağ kurması zor bir karakter. Ancak Gyleenaal’un Leda’sı tam da yüzden gerçekçi ve birçoklarımız için son derece tanıdık bir figür olarak bizleri etkilemeyi başarıyor.
Other People’s Children (2022)
Annelik deneyimi temsileri açısından Rebecca Zlotowski imzalı Other People’s Children oldukça özgün bir konuma sahip. Zira film, Virginie Efira tarafından canlandırılan ana karakteri Rachel Friedmann’ın, çocuğu olmamasına rağmen partneri Ali’nin önceki evliliğinden olan kızı Leila’yla yakın bir bağ kurmasını konu ediniyor. Leila’yı kendi kızıymış gibi seven ve benimseyen Rachel’in, kendisi de çocuk sahibi olmak istemesine rağmen bir türlü başaramaması ve 40 yaşına merdiven dayaması annelik hayallerinin giderek azalmasına sebep oluyor haliyle. Zlotowski, hayatı boyunca hep başkalarının çocuklarına uzaktan “annelik etmek” zorunda kalan Rachel’ın hikâyesini son derece dokunaklı ve şefkatli bir bakış açısıyla beyazperdeye taşıyor. Other People’s Children’ı izlerken, insanlarla kurduğumuz ilişkilerle hayatımıza giren ve onlardan uzaklaştıkça doğal olarak hayatımızdan çıkan “ikinci derece” yakınlıkları çok iyi bilen ve tanıyan herkesin filmde kendisinden bir şeyler bulacağından eminiz…
Petite Maman (2021)
Fransız yönetmen Céline Sciamma’nın önceki filmlerinden oldukça farklı bir tarza bu filmi, âdeta soğuk bir kış gününde uyumadan önce okunan bir masal gibi içimizi ısıtan büyülü bir anlatıya sahip. Petite Maman, anneannesi vefat eden ve onunla vedalaşamadığı için üzülen Nelly’nin, kendisini bir anda annesi Marion’un küçüklüğünde bulmasını ve onunla arkadaş olmasını konu ediniyor. Belki de birçoğumuzun hayallerini süsleyen bu imkânsız fikri, son derece minimal ve incelikli bir şekilde ele alan film, yas duygusunu, pişmanlığı, affetmeyi işleme biçimiyle seyircisinin kalbine dokunuyor. Annemizin de aslında bir zamanlar bir çocuk olduğunu ve o dönemde yaşadıklarının izlerini taşıdığını bizlere usulca hatırlatan film, özellikle kuşaklar arasında yakın bağların olduğu ailelerde büyüyen seyircilerimizin seveceğinden emin olduğumuz bir duygu dünyasına sahip.
En iyi Anneler Günü filmleri nereden izlenebilir?
JustWatch olarak hazırladığımız bu rehber sayesinde Anneler Günü ruhuna en çok hitap eden filmleri nereden izleyebileceğinizi keşfedin. Sitemizin sunduğu filtreleme seçenekleri sayesinde Türkiye’deki streaming platformlarının sunduğu kiralama, satın alma ve abonelik alternatiflerine göz atabilirsiniz.